Kayıtlar

Varoluşçuluk Girdapları

Resim
  Yaşamın bir anlamı yok mu? Dünya üzerinde düşünebilen tek ırk insansa ben neden insan olarak şeçildim? Benim anlamın nedir? Farkındalığın farkında olabilmek için geçirilen düşünce krizleri son bulabilir mi? Varoloşun temeli tüm benliğime işkence ederken gerçekten mutlu olabilir miyim? Gerçek mutluluk tanımı var mıdır? Benim gibi düşünen hisseden dünya üzerinde kaç kişi var? Özbilinçlilik benim varoluşumsa evren üzerinde bir anlamı olabilir mi insanoğlunun? Kendi varlığımı sorgulamak ruhsal bir hastalıksa tedavisi var mıdır?İkilemlerden, çıkmazları umutlara dönüştürebilir miyim? Özgürlüğe mahkumsam, özgürlük özgürlük olur mu? Hayatımda en büyük problemim varoluşçuluğun ölümünle son bulduğunda hiçlik anlamsızlığını anlamlandırmaya çalışmam.   İnsanlar varolduklarından bu yana çevrelerini sürekli araştırmış ve bunu değiştirme çabası içerisinde olmuşlardır. Giderek artan ve 21. yüzyılda oldukça üst bir seviyeye çıkan bu ilerleme ile birlikte insanlık, büyük bir hızla ve cesaretle

NATALIE

Resim
   Natalıe umutlarını, kumar masasındaki olasılıksız hesabına yatırmayacak, kadar zekiydi. Hayat umutları olduğu sürece yaşamaya değerdi. Nefes aldığı her gün yeni bir bilgi ediniyor, edindiği her bilgide dahada sessizleşiyordu. Hayatta aptallar mutluydu çünkü sermayesi tekil düşünce olanlar için mutluluk riske girmeden kazanmaktı. Sonuç mutsuzlukta olsa evreni bilen biri için fare deliğinde yaşamak imkansızdı.   Natalie bu hayatta her şeyi insanların psikolojisine bağlı olduğuna inanıyordu. Sen istersen mutlusun, Sen istersen mutsuz, sen kendine ne olarak tanımlarsan hayat sana onu veriyordu. Üstesinden gelemediği ,içinde bastırdığı yalnızlık duygusu giderek ağırlaşıyor, tanıdığı her insanla edindiği tecrübelerle zaman zaman azalıyor, zaman zamanda tetiklenerek onu rahatsız ediyordu. Yalnızlık ne kadar kötü olabilirdi ki? Hepimiz yalnız kalmak için bahaneler üreterek kendi içimize kapanmıyoruz.?  ''-ıhmm sey evet''   Kendini kesinlikle güçsüz hissetmiyordu. O

DEHB-HİPERAKTİVİTE

Resim
  Hayatınızda kaç kere enerjiden boğuldunuz? Kaç kere saatlerce koşarak düşündünüz? Kaç kere bir ilacın eseri oldunuz? Kaç kere İçinizdeki dürtüsellik yüzünden hayatınıza dokunan insanlara zarar verdiniz? Kaç kere kendinizi en uç noktalarda buldunuz? Dehb tanısı almış biri olarak cevap vereyim neredeyse her gün ben bunları yaşıyorum. Bana istediğim herseyi değiştirme özgürlüğü ile birlikte hayata yeniden başlama şansı verseler, sadece hiperaktiviteyi, ilaçları, doktorları çıkarırdım.   Benim hayatımda ki herşey, en heycanlı kısmını yakalamak için ileriye sarılmaya başlamış bir filmin akış hızı gibi.o kadar hızlı ki ben kimi neden kırdığımı anlayamıyorum bile, bir duyguda uzun bir süre kalamıyorum. Hayatın bana sunduğu, daha çok büyüyeceğim acılarım, depresyonlarımı bile yaşamıyorum. Eğer bir şeyler sizi üzüyorsa gerçekten çok şanslısınız. Hissedebilmek çok güzel olsa... Bugünlerde yalnız kalarak, depresyonda kalmaya çalışıyorum, acılarımda pişerek büyümeye ihtiyacım var. De

Vazgeçmekkk..

Resim
    Dilime yapmış olan bu kelimeyi bu günlerde sıklıkla kullanır oldum. Kullanırken alışıla gelmiş duygusallığımda vazgeçtim, vazgeçmek istemiyorum derken doğru mu kullanıyorum diye düşünmeye başladım.Azıcık kurcuklayayım dedim. :) Vazgeçmek nedir? Kelime kökeni Farsça *Kendi hakkı saydığı  birseyi artık istemez olmak *Eskiden beri yaptığı birseyi artık yapamaz olmak *Niyetten yada karardan caymak    Çocukluğumuzdan beri bizlere zorluklarla mücadele etmek, ısrarcı olmak, vazgeçmemek, pes etmemek gerektiği öğretildi. Karşımıza imkânsızlıklar çıktığında bile mutlaka bir yol bulmak zorunda hissediyoruz kendimizi.    Bütün kahramanların öyküleri mücadele üzerinedir. Onlar böyle yaptıkları için kahraman olmuşlardır. Biz de onların nasıl kahraman olduklarını çok iyi öğrendiğimizden, hepimiz kahramanlığın “asla vazgeçmemek” olduğunu biliriz. Üstelik hepimizin buna benzer öyküleri vardır. Hepimizin, kendi çapında “kahramanlıkları” vardır. Kahramanlığın ne olduğunu biliriz.

Ölümün Ölümsüzlüğü...

Resim
Momento Mori... Öleceğini Hatırla ...”    Hangi dönemde, hangi coğrafyada, hangi dinde ve inanışta olursa olsun insanoğlunun değişmez gerçeğidir ölüm. Kimi zaman korkutan, kimi zaman büyüleyen ama asla kaçılamayacak olandır. Bugün gelişen tüm teknolojiye, yaşamımızı kolaylaştıran, insan ömrünü uzatan tüm tıbbı gelişmelere ve icatlara rağmen doğanın kanunlarının, bizim kanunlarımızın her zaman üzerinde ve geçerli olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız.    Ölüm karşısındaki çaresizliğinin bilincinde olan insanoğlu, tarih boyunca ölüm endişesini ortadan kaldırmaya, ölümsüzlüğe ulaşmaya çabalamıştır. Mitoloji ve geleneksel dinlerdeki öte dünya inancı; ölümü varlığın başka bir şekle bürünmesi olarak tanımladığından, ölümlülük fikriyle daha kolay baş edebilmemizi sağlamıştır. Modernleşmeyle birlikte, pozitif bilimlerin kanıtlayamadığı ölüm sonrası, bir tartışma konusu durumuna gelse de, insanoğlu ölümsüzlüğe inanmak istemiş ve yok olup gitme fikrine karşı koymuştur. Bu yüzdendir ki, yaşantı